Yunanistan Dedeağaç Gezi Rehberi

Nihayet bahar geldi! Havalar henüz tam olarak içimizi ısıtmaya başlamasa da ılık bahar günleri kapımızı çalmak üzere. Doğa canlanmaya başlayacak, güneş kendini gösterecek e tabi canımız evde durmak istemeyecek. O yüzden şimdiden gezi planlarınızı yapmaya başlayın derim.

Öyle tatile çıkacak, şehirden uzun süreliğine ayrılacak vaktim yok diye kendinize mazeret yaratmayın. Haftasonları kısa kaçamaklar yaparak da baharın tadını çıkarmak mümkün.

Ülke gündeminden sıkıldıysanız, biraz kafa dağıtıp aynı zamanda doğayla da iç içe olayım derseniz komşu kapı Yunanistan tam size göre.. Yunanistan diyince aklınıza hemen adalar, Atina, Selanik gibi büyük şehirler gelmesin. Yunanistan’ın adını son yıllarda daha fazla duymaya başladığımız Batı Trakya sınırındaki sahil kenti Dedeağaç ve çevresi keyifli bir haftasonu kaçamağı için oldukça ideal bir rota.

Sınırı Geçiyoruz…

İstanbul’dan Yunanasitan’a gitmek için hareket ediyorsanız Cumartesi sabahı uykunuzdan biraz feragat edip erken saatlerde yola çıkacak şekilde plan yapın derim. İnanın program buna değiyor;) Trafiğe takılmazsanız İstanbul’dan İpsala sınır kapısına ulaşmanız 3 saat civarı sürüyor. Normal şartlarda gümrük ve geçiş işlemlerini de 15-20 dk’da halletmeniz mümkün. Sonrası ver elini Yunanistan. Sınırı ilk defa karayolu ile geçiyorsanız bunun ayrı bir deneyim olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. Türkiye-Yunanistan sınırını oluşturan Meriç Nehri üzerindeki köprünün yarısı bize, yarısı onlara ait. Sınır nöbeti tutan askerimizi arkanızda bırakır bırakmaz Yunan askeri ve bayrağı sizi karşılıyor.
Sınırı geçtikten sonra direkt olarak Egnatia Odos otobanına giriş yapıyorsunuz. Asfalt kaymak gibi, etrafınızı saran tabiat manzarası da çok güzel. Dolayısıyla yolculuk gayet keyifli bir hal alıyor. Yunanca adıyla Aleksandropolis, Türkçe karşılığı Dedeağaç gezi rehberi içeriğimizde Dedeağaç’da gezilecek yerler, tadılacak lezzetler ve görülecek her türlü önemli yeri anlatmaya başlıyoruz. Yazının sonunda en uygun Dedeağaç otelleri listemize de bakmayı ihmal etmeyin. Haydi başlıyoruz!

Kahvaltı Zamanı

Yola erken çıkılınca haliyle sınırı geçtikten hemen sonra karnınız zil çalmaya başlıyor. Kahvaltı için size Türk turistler tarafından çok fazla bilinmeyen ama doğayla iç içe güzel bir mekan önereceğim. Sınırı yaklaşık olarak 10 km. geçtikten sonra karşınıza çıkacak eski Bizans şehri Feres’in giriş tabelasını takip ederek ana yola 1 dk. mesafede bulunan Kastro Kafe’ye ulaşıyorsunuz. Burası yemyeşil bahçesi, küçük şelalesi ve göletiyle lokal lezzetleri tadabileceğiniz bir kafe/pastane. Ürünleri ev yapımı, kazandibi favori tatlıları. Ayrıca yaz kış yaptıkları yine ev yapımı dondurmaları da çok güzel. Çocuklar için oyun alanı, hatta küçük bir hayvanat bahçesi de mevcut.

Eğlenceli Şehir, Dedeağaç…

Karnınızı doyurduktan sonra durağımız aynı zamanda konaklamanızı da yapmanızı önereceğim Dedeağaç, Yunanca adıyla Aleksandropolis. Dedeağaç, Yunanistan’ın Türkiye sınırına en yakın olan şehri ve aynı zamanda da Evros yani Meriç Bölgesi’nin başkenti. İpsala sınırına ise uzaklığı sadece 40 km. Küçük bir şehir olsa da sosyal hayatı oldukça hareketli bir liman kenti Dedeağaç. Özellikle akşamları kıyı şeridi boyunca yürüyen, tıka basa dolu tavernalarda yemek yiyen insanları görünce inanamıyorsunuz. Aslında nüfusu sadece 75bin olan bu şehirde sanıyorum geceleri neredeyse kimse evde oturmuyor.

Konaklamak için de bölgedeki en iyi alternatifleri Dedeağaç’ta bulmanız mümkün. Ayrıca burayı merkez alarak çevrede gezip görülecek yerlere de kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Lüks 5 yıldızlı otellerden mütevazi küçük otellere kadar birçok konaklama seçeneği mevcut.

Dedeağaç, aslında bir yaz kenti. Deniz ve turizm şehri. Hem bu özelliğinden hem de yaşayanların sosyal hayatının zenginliğinden burası oldukça eğlenceli bir şehir. Bunda elbette Dedeağaç’ın bir üniversite kenti olmasının ve öğrenci nüfusunun da payı büyük.

Şehrin simgesi 1880 yılından beri şehri aydınlatan ve ışığı 44 km. uzaklığa kadar ulaşan deniz feneri. Fenerin olduğu kıyı şeridi ise akşamları tam anlamıyla bir yürüyüş ve piyasa yeri.
Bir haftasonu kaçamağı için, ilk günü Dedeağaç merkezde geçip şehrin tadını çıkarmanızı tavsiye ederim;)

Dedeağaç’da Gezilecek Yerler

Şehirde Keşif Zamanı

Dedeağaç ve çevresi plajları, sayfiye yerleriyle yaz için ideal bir tatil destinasyonu. Haliyle yazın hem havanın sıcaklığından hem de denizin, güneşin cezbediciliğinden şehirde vakit geçirmektense hepimizin ilk tercihi plajlar oluyor. O yüzden bahar ayları, Dedeağaç’taki diğer tarihi ve kültürel yerleri ziyaret etmek, şehrin caddelerini keşfetmek; yorulunca da şöyle güzel bir kafede kahvenizi yudumlamak için birebir.

Şehirde ziyaret edebileceğiniz birçok müze mevcut. Bunların başında Trakya’nın yakın tarihine ait yerel kıyafetler, aletler ve el işlerinin sergilendiği Trakya Etnoloji Müzesi geliyor. 20. yy’ın başlarına ait neoklasik tarzdaki müze binası da başlı başına görülmeye değer.

Müze gezmeyi seviyorsanız, Etnoloji Müzesi’nden sonra şehrin tarihiyle ilgili birçok belgenin ve fotoğrafın sergilendiği Aleksandropolis Tarih Müzesi’ne geçebilirsiniz. Oradan yürüyerek, şehrin merkezinde bulunan ve popüler noktalarından biri olan Mitropolis Meydanı’na gelip meydanda vakit geçirebilirsiniz.

Hala enerjim var, biraz daha devam derseniz yine yürüme mesafesinde 19 yy. ortalarında inşa edilen ve halen şehirde yaşayan az sayıda Ermeni’ye hizmet veren Ermeni Kilisesi’ni ziyaret etmeniz mümkün.

Sıra Sıra Kafeler, Tavernalar

Bu kadar ziyaret ve yürüyüş sonrası şimdi dinlenip akşamüstü güneşinin tadını çıkarma zamanı…Dedeağaç kıyı şeridi ve bu şeridin arkasındaki Demokrasi Caddesi boyunca sayısız kafe bistro, bar ve taverna sıralanmış durumda. Bu kafelerden birinde akşamüstü Ege Denizi’nin o huzurlu manzarasına karşı frappenizi yudumlamak inanılmaz keyifli oluyor.

Yorgunluğunuzu attıktan sonra şehrin kıyı şeridine paralel uzanan caddesinde yürüyüş yapıp sıra sıra uzanan tavernalar, deniz ürünü restorantları arasından akşam yemeği için seçim yapabilirsiniz. Bu cadde akşamları trafiğe kapanıyor ve inanılmaz haraketleniyor. Denize paralel uzanan bu cadde ile içerideki Demokrasi Caddesi’ni dik kesen küçük sokaklarda da birçok sevimli kafe, bar ve restoran bulunuyor.

Yemek sonrası otele dönmeyi düşünüyorsanız bile tıka basa dolu cafe barları görünce fikrinizi değiştireceğinizden eminim. Marina’da bulunan Noa’nın ambiyansına bakmadan geçmeyin derim.

Dadia Ormanı.. Kendinizi Doğanın Kucağına Atın!

Şehre dönmeden önce pazar günü kendinizi doğanın kucağına bırakın, inanın hiç pişman olmayacaksınız. Dadia Ormanı, Dedeağaç’tan Türkiye’ye doğru ilerlerken görmeden geçmemeniz gereken muhteşem bir doğal güzellik. Ağırlıklı olarak siyah, kızıl çam ve meşe ağaçlarından oluşan ormanda yürüyüş yapabilir, mantar toplayabilir (aman siz zevk için toplayın sakın yemeyin, malum bu mantar konusu tehlikeli), yaban hayvanları ve kuşları gözlemleyebilirsiniz.
Koruma altında olan bölge, yırtıcı kuşların göç yolları üzerindeki uğrak yeri. Avrupa’da sayılmış olan 38 yırtıcı kuş türünün 36’sı Dadia Ormanı’nda görülüyormuş. Ormandaki kuş gözlem evinde rehberler eşliğinde gözlem yapabiliyorsunuz. Şanslıysanız akbaba görmeniz bile mümkün. Çünkü Dadia’nın önemli bir özelliği de akbabalara ev sahipliği yapması. Avrupa’nın 4 çeşit akbabası olan; siyah, kızıl, sakallı ve mısır akbabası burada bir arada görülüyormuş. Kulağa çok hoş gelmiyor biliyorum ama çok ilginç olduğu için yazmadan geçmek istemedim. Gözlem yaptığınız yerin karşısındaki düzlükte akbabaların gelmesi için bırakılan hayvan ölüleri oluyor. Biz gitiiğimizde bu alana bir at ölüsü bırakmışlardı, dürbünle ata bakarken birden içinden simsiyah bir akbabanın çıktığını gördük. Meğer bu kocaman akbaba ölü atın içine girmiş, onu yemekteymiş. Akbabanın büyüklüğü karşısında gözlerimize inanamadık. Daha fazla detaya girmeyeceğim zira her ne kadar çok ilginç olsa da kendisinin sevimli olduğunu söyleyemeyeceğim;) En iyisi siz kendi gözlerinizle görün.

Sadece koruma altındaki bölgenin içinde 219 kuş, 40 tane yılan ile 36 memeli türü bulunuyormuş ki bu bile Dadia’nın nasıl bir doğal cennet olduğunu anlatmaya yetiyor.

Dedeağaç’a Nasıl Gidilir?

Bu rota için tavsiyem kesinlikle karayolu. Arabanız varsa yeşil sigorta ve uluslararası ehliyet alarak (iyi haber; yeni ehliyetiniz varsa uluslararası ehliyet almanıza gerek kalmıyor) İpsala sınırından kolaylıkla Yunanistan’a geçiş yapabilirsiniz. Tabi mutlaka geçerli bir Schengen vizenizin de olması gerekiyor.
Eğer arabasız gitmeyi tercih ediyorsanız birçok otobüs şirketinin Yunanistan seferleri mevcut. Fakat bu durumda sınırı geçtikten sonra araba kiralamanızı önereceğim. Aslında arabasız da yapılabilecek birçok alternatif var ama o da başka bir yazının konusu olsun.

Uluslararası sürüş deneyiminiz olmasa bile hiç endişe etmeyin. Yunanistan’da yollar gayet güzel, güvenli ve yönlendirme tabelaları da oldukça açık. Sınırı geçer geçmez otobana giriyorsunuz, sonrasında da tabelaları takip ederseniz yolunuzu şaşırmanız çok zor.

Aklınızda Bulunsun…

Bahar ve özellikle yaz aylarında İpsala sınırından eğer hava karardıktan sonra geçiyorsanız sivrisineklere karşı dikkatli olun. Meriç Nehri ve çevresindeki sazlıklardan dolayı hayatınızda en fazla sivrisineği bir arada burada görebilirsiniz! Aman camları kapatın, dışarı çıkmak zorunda kalacaksanız üstünüze bol bol sinek kovucu sıkın.

Dedeağaç’ta Ne Yenir?

Yunanlılar da bizim gibi hamur işi ve tatlılara çok düşkün. Zaten sonuçta aynı kültürel geçmişten geldiğimiz için damak zevkimiz ve yeme alışkanlıklarımız çoğunlukla benzer. O yüzden Yunanistan’ın neresine giderseniz gidin en fazla göreceğiniz dükkanlar pastane ve fırınlar.

Yunanlıların en çok tükettiği kahve çeşidi “Frappe”. Hatta Yunanlılar, frappe’yi ulusal kahve içecekleri olarak ilan etmişler. Nedir bu frappe derseniz, üstü köpük kaplı soğuk bir çeşit kahve türü. Çok lezettli, kolay içimli üstelik yapımı da bir o kadar kolay. İçmeden dönmeyin;)

Yunanlılar bizim aksimize “taverna” kelimesini bazılarında müzik olsa da çoğunlukla restorant anlamında kullanıyorlar, dolayısıyla canlı Yunan müziği dinlemek istiyorsanız baştan müzik olup olmadığını sormanızda fayda var.

Yunanlılarla kültürlerimiz ve mutfağımız çok yakın diye Türk çayı bulacağınızı sanmayın. Üzgünüm ama Yunanlılar pek çay içmiyor. Onlar için varsa yoksa kahve. Zaten aslında bize de çay Cumhuriyet sonrası gelmiş, Osmanlı’da da olan çay değil kahve kültürü.

Batı Trakya’da bulunan 5 yıldızlı otelleri Türkiye’deki 5 yıldızlı otellerle karşılaştırmayın. Bizim otellere göre lüks ve yeme-içme açısından standartlar genelde biraz daha mütevazi. O yüzden en baştan beklentinizi buna göre şekillendirin.

Yunanistan’daki restorantlarda büyük çoğunlukla ev yapımı patates kızartması yapıyorlar. O yüzden tadına doyum olmuyor. Bir de çıtır çıtır kabak kızarmaları var ki, tam bir efsane. Kızartma sağlığa zararlı falan demeyin kesinlikle yemeden dönmeyin.

Bunu biliyor muydunuz?

Exit mobile version